Ethereal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ethereal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Kas 2017

Keşif Sahnesi: Shoegaze ile Gothic Müziği Birleştiren Grup: Glaare


Los Angeles'tan Glaare isimli üç kişilik bir grup shoegaze ve dream pop öğeleri gothic müzik ile birleştirerek ortaya koyduğu debut albümü "To Deaf And Day"i yayımladı.

Rachael, Brandon ve Cameron isimli üç üyeden oluşan Glaare ilk albümünü 27 Ekim'de Dune Altar etiketiyle yayımladı. Daha önce de "Surrender/Control" isimli bir EP yayımlayan grup ilhamlarını Slowdive, Cocteau Twins, Killing Joke, The Cure ve Kate Bush gibi isimlerden alıyor. Dream pop, shoegaze, ethereal, synth pop ve gothic müzik arasında geniş yelpazeli bir sound ile zamanda yolculuğa çıkarıyor ve yolculuk boyunca karanlık müziğin ve derinlerden gelen vokalin etkisinde tüm ışıkların söndüğünü hissedeceksiniz. Glaare 80'ler ile 90'lar arasında bir yerde belki ama kesinlikle modern zamanların müziği değil.

Albümün tamamını aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz:



26 May 2017

Yeni Şarkı: Falling You - Until The Stars Align


Amerikalı ethereal/shoegaze efsanesi Love Spirals Downwards'un solisti Suzanne Perry, Falling You'nun "Shine" isimli yeni albümünden "Until The Stars Align" şarkısını seslendirdi.

90'lar ethereal müziğinin en önemli temsilcilerinden Love Spirals Downwards'un efsanevi vokalisti Suzanne Perry muhteşem sesini Californialı ethereal pop grubu Falling You'nun yedinci stüdyo albümü "Shine"dan "Until The Stars Align" isimli şarkısında sergiledi. Şarkıyı aşağıdaki bağlantıdan dinleyebilirsiniz.

20 Oca 2017

Seçki: 4AD Records'un Müzik Dünyasına Kattığı Efsaneler


Britanyalı plak şirketi 4AD Records dream pop, shoegaze, post-punk, gothic ve ethereal wave müziğine kattığı efsane isimlerle bir plak şirketi olmaktan öte müzik dünyasının bir kültüydü.

1980 yılında Ivo Watts-Russell ve Peter Kent tarafından kurulan 4AD Records kurulduğu dönemde Britanya'da post-punk ve gothic rüzgârları esiyordu. Nitekim plak şirketi bünyesinde yayımlanan ilk kayıt Bauhaus'un "Dark Entries" isimli 7"lik single'ıydı. 4AD bir dizi single kayıtlar yayımladıktan sonra nihayet kasım ayında Bauhaus'un "In The Flat Field" isimli efsanevi uzunçalarını piyasaya sürüyor. Tabii bu sırada The The, The Birthday Party ve Modern English ile single kayıtlar yayımladığını da söylemek gerekir. 1981'de Modern English'in debut albümü "Mesh & Lace", The Birthday Party'nin debut albümü "Prayers On Fire" ve Dif Juz'un debut albümü "Labour of Love" piyasaya sürüldü. Bunun dışında birçok post-punk, gothic, avant-garde albüm yayımlandı. 4AD yeraltının karanlık seslerini keşfetmekte hiç kuşkusuz en iyisiydi. Nitekim ertesi yıl Cocteau Twins ve Rowland S. Howard ile yeni albüm yayımlayarak yelpazeyi daha da büyütüyordu. Cocteau Twins'in Simon Raymonde'sız 1982 çıkışlı "Garlands" albümü bildiğimiz Cocteau Twins'in ethereal, dream pop sound'larından bir hayli uzakta, Will Heggie'nin ritmik bass gitarıyla korkutucu bir albüm olarak gothic, post-punk müzikseverlerinin başucu albümlerinden biri olmuştu.

4AD durmak bilmiyordu. 1983'te Cocteau Twins'in ethereal wave adına bir masterpiece niteliğindeki albümü "Head Over Heels" albümü yayımlandı. Ama en ilginç olanı ise This Mortal Coil projesiydi. Ivo Watts-Russell'ın supergroup projesi This Mortal Coil 1983 yılında Elizabeth Fraser, Robin Guthrie, Lisa Gerrard, Brendan Perry, Gordon Sharp ve Simon Raymonde ile birlikte "It'll End in Tears" albümünün ilk single'ını yayımladı. 4AD Records'un bu kadar popüler olmasında çok büyük pay sahibi olan bu albümde Elizabeth Fraser, Tim Buckley'nin unutulmaz bestesi "Song to the Siren"ı seslendirmişti. 4AD'nin belki de yaptığı en iyi işlerden biriydi This Mortal Coil projesi.

Durmak bilmiyor demiştik 4AD için. Gothic müziğin kült isimleri birer birer 4AD ile birlikte kayıtlar yayımlıyordu. Xmal Deutschland ve The Wolgang Press de ilklerini yayımladıktan sonra 1984'te nihayet Dead Can Dance müzik dünyasına adım attı. 4AD'nin ismiyle bütünleşen bir grup olan Avustralya çıkışlı Dead Can Dance, grup ismiyle aynı adı taşıyan gothic, ethereal wave tadındaki debut albümünü piyasaya sürdü. Adeta Lisa Gerrard & Brendan Perry ikilisinin modern Viktoryen dönem ürünü olan bu albümü hem Dead Cand Dance için, hem de 4AD için bir kilometre taşıydı. 

4AD Records ardından sırayla Clan of Xymox, Pixies, Ultra Vivid Scene, Lush, Pale Saints, Throwing Muses, His Name is Alive, Spirea X, The Breeders, Belly, Red House Painters, Swallow, Frank Black, Mojave 3 ile birlikte çalışmaya başladı. Post-punk, gothic, ethereal, dream pop, shoegaze müziğin piyasadan silinmeye başladığı, britpop, electronic, dubstep, trip-hop gibi yeni janrların popülerleşmesiyle 4AD de bu yeni trendden kaçınamamış, GusGus, Thievery Corporation gibi isimlerle de çalışmıştı. 

2000'den sonra 4AD Blonde Redhead, Deerhunter, Beirut, Ariel Pink, The National, Neil Halstead, Rachel Goswell, St. Vincent, Daughter, The Big Pink, Iron & Wine, Bon Iver, Future Islands, Grimes, Purity Ring, TV On The Radio, Efterklang ile birlikte çalıştı ve çalışmaya devam ediyor.

Müzik dünyasına kattığı efsane isimlerle bir plak şirketinden çok daha fazlası olan 4AD Records'un bugüne dek yayımlamış olduğu kayıtlardan 20 şarkılık bir seçkiyle yazıyı tamamlıyorum.

20. Blonde Redhead - 23
Her yeni albümde yeni şeyler deneyen New Yorklu Blonde Redhead 2007 çıkışlı yedinci stüdyo albümü "23"de bir shoegaze, nugaze denemesi yaptı. Açılış şarkısını albümle aynı ismi taşıyan "23" ile yapıyorum.



19. Ariel Pink's Haunted Graffiti - Baby
Los Angelslı Ariel Marcus Rosenberg'in sahne ismi Ariel Pink modern lo-fi ve psychedelic pop müziğin kuşkusuz en fazla öne çıkan isimlerinden biri. 2012'de yayımladığı "Mature Themes" albümünden bir Donnie & Joe Emerson coverı olan "Baby" benim de en sevdiğim Ariel Pink's Haunted Graffiti şarkısıdır.




18. Beirut - Postcard From Italy
Balkan müziğini indie öğelerle birleştiren New Mexico çıkışlı Beirut 2005 yılında yayımladığı debut albümü "Gulag Orkestar" ile birlikte 2000'lerin belki de en iyi indie albümüne imza atmıştı. 4AD'nin de nitekim 2000 yıllarda yaptığı en iyi işlerden biriydi "Gulag Orkestar". Grubun ismi Lübnan'dan, albümün ismi Sovyetlerden, şarkının ismi İtalya'dan, grubun kendisi Amerika'dan.



17. Neil Halstead - Seasons
Slowdive'ın yaratıcısı ve beyni Neil Halstead'in 1995'te Slowdive'ın dağılmasından sonra Mojave 3 ile birlikte yürüttüğü solo projesinin 2001 çıkışlı debut albümü "Sleeping On Roads" ile "iyi ki başlamış" dediğimiz solo kayıtlarının en güzelini buraya bırakıyorum.




16. Deerhunter - Helicopter
Atlantalı indie, dream pop grubu Deerhunter 4AD'nin yakın dönem en iyi işlerinden biriydi şüphesiz. 2010 yılında yayımladığı "Halycon Digest" albümünden "Helicopter" şarkısı grubun en güzel şarkısı olduğu için listede 16. sırada yer veriyorum.




15. Clan of Xymox - Masquerade
Amsterdamlı gothic rock grubu Clan of Xymox'ın 1986 çıkışlı ikinci uzunçaları "Medusa" gothic müziğin etkisinin azaldığı bir dönemde daha hüzünlü, daha slow bir sound ile öne çıkıyor. "Masquerade" benim de en sevdiğim Clan Of Xymox şarkısıdır.




14. His Name is Alive - Are We Still Married?
Michiganlı dream pop grubu His Name is Alive 1991 yılında yayımladığı "Home Is In Your Head" albümü grubun müzik otoriteleri tarafından en çok puan alan albümü oldu. "Are We Still Married?" ise shoegaze'in zirvede olduğu bir yılda shoegaze, dream pop ve slowcore öğelerin birleşmesiye ortaya koyulmuş muhteşem bir şarkı.




13. The Birthday Party - Nick The Stripper
Nick Cave'in Rowland S. Howard ile birlikte The Boys Next Door sonrası grubu olan The Birthday Party 1981 yılında ikinci stüdyo albümü "Prayers On Fire"ı yayımlayıp "Nick The Stripper" şarkısına bir video klip çekti. Nick Cave'in delilik zamanları olan The Birthday Party'nin post-punk, hardcore, gothic rock ile sentezlendiği "Nick The Stripper" listenin 13. sırasında yer alıyor.



12. Lush - Ladykillers
Shoegaze'le başlayıp britpop'la bitirdiği kariyerinin en sevilen şarkısı "Ladykillers" olan İngiliz shoegaze grubu Lush'ın son albümü "Lovelife" britpop akımının kurbanı olmuş olsa da "Ladykillers" ile bu kötü tercihi toparlayıp harika bir iş çıkarıyor.



11. Mojave 3 - Love Songs on the Radio
İngiliz shoegaze efsanesi Slowdive'ın "Pygmalion" albümünü yayımlayıp dağıldığı yıl Neil Halstead ve Rachel Goswell öncülüğünde başlayan dream pop, indie folk grubu Mojave 3, 1995 çıkışlı debut albümü "Ask Me Tomorrow" ile independet müziğe adeta "sadcore" dersi vermişti. Bu kadar yoğun hüzünle yoğrulmuş albümün en huzurlu şarkısını listenin başlarına koymak isterdim fakat 4AD'nin bize anlatacakları var daha.




10. Dif Juz - A Starting Point
Instrumental post-punk müziğin en başarılı ismi kim diye sorarlarsa hiç tereddüt etmeden "Dif Juz" diyebilirsiniz. 4AD ile ismi bütünleşen gruplar arasında olan Dif Juz 1985 yılında yayımladığı "Extractions" albümüyle öne çıkıyor. "A Starting Point" ise benim favori şarkım olup listenin ortasında yer veriyorum.



9. Pale Saints - Sight of You
Shoegaze'in en önemli temsilcileri arasında olan İngiltereli Pale Saints shoegaze'in zirvede olduğu bir dönemde Primal Scream'in erken dönem kayıtlarından etkilenip tüm zamanların en iyi shoegaze albümlerinden birine imza atarak "The Comforts Of Madness"ı yayımlıyor. "Sight of You" kuşkusuz en sevdiğim shoegaze şarkılardan biridir benim de.



8. Ultra Vivid Scene - Mercy Seat
New Yorklu alternative rock grubu Ultra Vivid Scene, grupla aynı ismi taşıyan debut stüdyo albümünü 1988'de yayımlayıp "Mercy Seat" klibine bir de video klip çekerse erken dönem shoegaze şarkılarının en iyi örneğini ortaya koymuş olur. Nitekim The Jesus And Mary Chain ve The Velvet Underground'dan etkilenmek bunu gerektirir. "Mercy Seat" geç dönem 80'lerin en iyi alternative rock şarkılarından biridir bana kalırsa.



7. Red House Painters - Katy Song
Slowcore, sadcore müziğin en iyi örneklerinden biri olan Red House Painters müzik dehası Mark Kozelek tarafından 1988'de California'da kuruldu. Taşı toprağı müzik olan California'nın havasından mıdır, suyundan mıdır bilinmez müzikteki etkisi hemen hissediliyor. Şarkılarında bolca folk öğelere de yer veren Red House Painters 1983'te yayımladığı ikinci albümü "Red House Painters I" albümünden 90'ların en iyi slowcore şarkılarından biri olan "Katy Song" ile listenin 7. sırasında olmayı fazlasıyla hak ediyor.



6. Pixies - Where is My Mind?
Adını "Fight Club" dışında duyanların da olduğu Pixies 1986'da Boston'da kuruldu. Hemen 4AD'nin radarına takılan grup hem 4AD'nin, hem de kendi kariyerlerinin en iyi işlerinden birine imza atarak 1988 çıkışlı debut albümü "Surfer Rosa" ile listeleri altüst etti. Albümün en güzel şarkısı "Where is My Mind?" için tüm zamanların en iyi alternative rock şarkılarından biridir demek abartı bir yorum olmaz diye düşünüyorum.



5. Harold Budd / Elizabeth Fraser / Robin Guthrie / Simon Raymonde - Sea, Swallow Me
Harold Budd ile Cocteau Twins'in sıradışı çalışması olan bu uzun isimli tek albümlük proje 4AD tarafından yayımlanmış en güzide albümlerden biridir bence 1986 çıkışlı "The Moon And The Melodies". Klasik Cocteau Twins soundlarıyla dolu bu albümde Elizabeth Fraser'ın "Sea, Swallow Me" şarkısında İskoç aksanını kullanarak sözleri anlaşılmayan bir vokalle ortaya koyduğu kelimelerle anlatılamayan bu muhteşem performansa listede 5. sıradan yer veriyorum.



4. Dead Can Dance - Carnival of Light
İsmi 4AD ile adeta bütünleşen Dead Can Dance ethereal wave dendiğinde kuşkusuz akla ilk gelen isim olma özelliğini taşıyor. Lisa Gerrard ve Brendan Perry ikilisinin Viktoryen dönem motiflerini gothic müzikle buluşturduğu bu muhteşem proje ilk meyvesini 1984'te grupla aynı ismi taşıyan debut albümü "Dead Can Dance" ile verdi. Şarkıları birçok filmde ve belgeselde soundtrack olarak kullanılan Dead Can Dance'in kült albümünden "Carnival Of Light" şarkısını listenin en özel şarkılarından biri olarak kabul ediyorum.



3. Bauhaus - In The Flat Field
Gothic rock müziğinin tartışmasız en iyi ismi Bauhaus "Bela Lugosi's Dead" single'ından sonra yeni kurulan plak şirketi 4AD Records ile anlaşarak 1980'de "In The Flat Field" albümünü yayımlayarak tüm zamanların en iyi gothic albümüne imza attı. Bu albümün bir başka özelliği de 4AD'nin yayımladığı ilk longplay albüm olmasıdır. Albümle aynı ismi taşıyan "In The Flat Field" 5 dakikada gothic rock dersi veriyor. Türünün en iyisi olan bu albümde "Dark Entries", "Double Dare" gibi harika şarkılar da bulunuyor.



2. This Mortal Coil - Song to the Siren
4AD'nin patronu Ivo Watts-Russell'ın supergroup projesi olan This Mortal Coil 1983'ten 1991'e kadar muhteşem işler çıkarmış, her seferinde ayrı bir güzellik ortaya koymuş bir kült projedir. Belki de tüm zamanların en iyi supergroup projesi demek yanlış olmayacaktır. 1984'te yayımlanan ilk albümü "It'll End In Tears" Cocteau Twins, Dead Can Dance, Dif Juz, Cindytalk ile ortak çalışmanın sonucu yayımlanmış 80'lerin en iyi albümlerinden biridir. Albümden üç favori şarkım Lisa Gerrard'ın seslendirdiği "Dreams Made Flesh", Gordon Sharp'ın seslendirdiği "Kangaroo" ve elbette Liz Fraser'ın seslendiği Tim Buckley'nin muhteşem şarkısı "Song to the Siren".



1. Cocteau Twins - Five Ten Fiftyfold
Cocteau Twins'in debut albümü Garlands'ten sonra Will Heggie'nin gruptan ayrılmasıyla Robin Guthrie ve Elizabeth Fraser'ın birlikte 1983'te yayımladığı albüm olan "Head Over Heels" Cocteau Twins'in en geride kalmış, hak ettiği değeri görmeyen ve "underrated" olarak kategorize edebileceğimiz bir "masterpiece" albümdür bana kalırsa. Cocteau Twins gerçekten de "Heaven or Las Vegas" albümünün gölgesinde kalmış bir külttür, efsanedir. "Head Over Heels" dream pop müziğin ilk örneği olmakla birlikte Cocteau Twins'in gothic, post-punk sound'dan sıyrılıp daha derin, daha hüzünlü, daha soft şarkılar yaptığı bir geçiş albümüydü. Bu albümle birlikte o ürkütücü hava gitmiş, Liz Fraser'ın soprano vokali ve Robin Guthrie'nin dream gitarı sahneye çıkmış. "Five Ten Fiftyfold" en sevdiğim Cocteau Twins şarkısı olmanın yanı sıra "Head Over Heels" en sevdiğim ilk üç albümden biridir. Bu yüzden bu muhteşem şarkıya listenin birinci sırasında yer veriyorum.

27 Kas 2016

Pazar Dinletisi: This Mortal Coil - I Come and Stand at Every Door


4AD Records'un patronu Ivo Watts-Russell'ın efsanevi projesi This Mortal Coil 1991'de yayımladığı "Blood" albümünde Nazım Hikmet'in "Kız Çocuğu" şiirini Louise Ruthowski'nin muhteşem vokaliyle yorumlamıştı. Nazım'ın dizelerinin ethereal müzikle buluştuğu tarihin bu trajik olayını bir de This Mortal Coil'den dinleyin.

Cocteau Twins, Dead Can Dance, Bauhaus, Dif Juz, Clan of Xymox, Xmal Deutschland, Pixies gibi birçok efsane grubu müzik dünyasına tanıtmış ve hepsini This Mortal Coil isimli ortak bir projede buluşturmayı başarmış bir plak şirketi olan 4AD Records, birçok başarılı albümün ardından 1991 yılında son albümü "Blood" ile altın vuruşunu yapıp kariyerini noktalamıştı. Geçtiğimiz ay hayatını kaybeden Caroline Crawley de albümden dört şarkıyı seslendirmişti. Fakat albümde öne çıkan bir şarkı daha vardı. İskoç müzisyen Louise Ruthowski'nin seslendirdiği "I Come and Stand at Every Door" isimli şarkının sözleri Türk edebiyatının en büyük şairi Nazım Hikmet'e aitti. "Hiroşima" olarak da bildiğimiz "Kız Çocuğu" şiiri 1956 yılında Nazım tarafından Sadako Sasaki isimli küçük bir kız çocuğuna yazılmıştı. Hiroşima'ya atom bombası atıldığında Sadako henüz 1 yaşındaydı, fakat on yıl sonra lösemiden hayatını kaybedince ismi barışın bir simgesi haline geldi. Ve elbette Nazım'ın bu tüyleri diken diken eden dizeleri onun anısına yazılmış en güzel şiirdi. Yalnızca Sadako'nun değil, tarihe kara bir leke olarak sürülen Hiroşima anısına yazılmış en güzel şiirdi aynı zamanda. Öyle ki şiir yayımlandıktan tam on yıl sonra Californialı psychedelic rock grubu The Byrds tarafından seslendirilmişti ilk kez. Bu harika şarkıyı buradan dinleyebilirsiniz. 1991 yılına geldiğimizde ise bu kez de bir başka efsane grup This Mortal Coil seslendirdi bu güzel şiiri. Sözü daha fazla uzatmadan şarkının büyüsüyle baş başa bırakıyorum sizi.

"Kapıları çalan benim
Kapıları birer birer
Gözünüze görünemem
Göze görünmez ölüler"

26 Eyl 2016

Gece Dinletisi: Dead Can Dance - Cantara


Viktoryen dönemin gothic-romantic atmosferiyle Ortaçağ'ın gregoryen atmosferini etheral wave müzikle buluşturan Lisa Gerrard ve Brendan Perry ikilisinin oluşturduğu Dead Can Dance'i bu gecenin fon müziği olarak seçiyorum.

80'lerin en karanlık gruplarından biri olan Avustralya çıkışlı Dead Can Dance gothic müziğin yeni yeni yeşerdiği Britanya'da Cocteau Twins ile birlikte wave müziğe yepyeni bir soluk katmıştı. Lisa Gerrard'ın Ortaçağ'a uzanan ağıtsal soprano vokali Brendan Perry'nin karanlık sound'larıyla bir araya gelince müzik tarihinde yepyeni bir perde açıldı. Aslında perdeyi Cocteau Twins "Head Over Heels" albümüyle açmıştı ancak Dead Can Dance'i ayrı bir noktaya koymak gerekiyor. Çünkü yalnızca ethereal wave değildi, bir ayağı da neoclassic darkwave'deydi. Ethereal wave olarak isimlendirilen bu yürek parçalayan müzik janrı gothic, darkwave, post-punk ve folk müzikten bağımsız değildi. Bir etkileşim içerisinde; ancak kesinlikle apayrı bir noktadaydı.

80'ler avangard ve dark müziğin bel kemiği 4AD Records tarafından desteklenen Dead Can Dance, Cocteau Twins, Dif Juz zaman zaman birlikte de birtakım çalışmalara imza attılar. Özellikle 4AD'nin kurucusu Ivo Watss-Russell'ın supergroup projesi This Mortal Coil muhteşem bir buluşma noktasıydı. Dead Can Dance, 4AD ile adeta bütünleşmişti.

82'de Melbourne'de kurulan Dead Can Dance, aynı yıl mayıs ayında Londra'ya taşınınca kendini bir anda kapkaranlık bir müzik dünyasında buldu. Kuşkusuz Britanya II. Victoria çağını yaşıyordu adeta. 4AD ise bu akımın dinamosuydu. Önce Bauhaus, Clan Of Xymox gibi gothic müziğin kilometre taşlarını müzik dünyasına tanıttıktan sonra Cocteau Twins ile ikinci büyük hamlesini yapmıştı. Dead Can Dance ise 4AD için apayrı bir yer teşkil ediyordu. Müziğinin ulaşmadığı yer kalmamıştı Dead Can Dance'in. Yalnızca dark müzik dinleyicilerinin değil, new age dinleyicilerinin de favori gruplarından biridir. Özellikle 1992 yılında yayımlanan "Baraka" isimli belgesel filmde kullanılan "The Host Of Seraphim" isimli muhteşem şarkıdan sonra Dead Can Dance ismi artık birçok kişinin belleğinde semavi bir yer edinmişti.

Eylül ayının son günlerine geldiğimiz bu soğuk sonbahar gecesini Dead Can Dance'in 1987 çıkışlı "Within The Realm Of A Dying Sun" albümünden "Cantara" şarkısına adıyorum ve sizi biraz oryantalist, biraz gregoryen, biraz da viktoryen nakışların Lisa Gerrard'ın muhteşem vokaliyle bir araya geldiği atmosferle baş başa bırakıyorum. Yaşasın eski çağlar!

4 Eyl 2016

Pazar Dinletisi: His Name Is Alive - Are We Still Married?


Haftanın son gecesini 4AD koleksiyonunun güzide bir grubuyla kapatıyorum. Livonialı ethereal dream pop grubu His Name Is Alive 90'ların bohem havasını notalara aktararak hüzne davetiye çıkarıyor.

Kurulduğu günden bu yana 14 LP ve 15 EP albüm çıkaran His Name Is Alive temellerini 1985'te atmaya başladı. Multi-enstrümantalist Warren Defever liderliğindeki grup, Karen Oliver'ın vokale ve Damien Mang'in davula geçmesiyle ilk demo kayıtlarını 4AD plak şirketinin menajeri Ivo Watts-Russel'a gönderdi ve hemen kabul edildi. 1989'da 4AD'ye katıldıktan hemen sonra stüdyoya girdi ve ertesi yıl 25 Haziran'da "Livonia" ismini verdikleri debut albümüyle müzik dünyasına başarılı bir adım attılar. "Livonia" o yıl 4AD'nin en çok satış yaptığı albüm olma özelliğini taşıyor.

Ara vermeden yeni bir albümün hazırlıklarına başlayan grup 9 Eylül 1991'de yine 4AD etiketiyle ikinci longplay albümü "Home Is In Your Head" albümünü yayımladı. Her iki albüm de Ivo Watts-Russel ve This Mortal Coil'den tanıdığımız John Fryer prodüktörlüğünde hazırlandı. Albüm 23 şarkı ve toplam 48 dakikadan oluşuyordu. His Name Is Alive'ın en iyi şarkılarından biri olan ve benim de bu gece için seçtiğim şarkı "Are We Still Married?" bu albümde yer alıyordu. His Name Is Alive bu albümden sonra 12 albüm daha yayımladı. Son albümünü ise 2014'te "Tecuciztecatl" ismiyle London London etiketiyle yayımladı.

"Are We Still Married" şarkısını bu bağlantılardan dinleyebilirsiniz.



Orijinal video klibi:



Spotify'dan da dinleyebilirsiniz:

28 Ağu 2016

Pazar Dinletisi: Cocteau Twins - Pearly-Dewdrops' Drops










Bu pazar gününü alternatif müzik tarihinin en iyi gruplarından Cocteau Twins'e adıyorum. 32 yıl önce yayımladıkları "The Spangle Maker" EP'sinden "Pearly-Dewdrops' Drops" isimli efsanevi şarkıyı paylaşıp Cocteau Twins hakkında bazı detaylar paylaşmak istiyorum.

Öncelikle albümün yapılış aşamasından başlayalım. 1984'e gelindiğinde Cocteau Twins "Garlands" ve "Head Over Heels" isimli iki LP, "Lullabies", "Peppermint Pig" ve "Sunburst and Snowblind" isimli üç EP yayımlamıştı. Bu arada grubun bas gitaristi Will Heggie gruptan ayrılmış, yerine Simon Raymonde gelmiş. Simon Raymonde'un bas gitarda yer almasıyla birlikte Cocteau Twins Londra'da tekrar stüdyoya girdi ve 2 Nisan 1984'te dört şarkılık "The Spangle Maker" EP'sini çıkardı. Cocteau Twins tarihinin en güzel şarkılarından biri olan "Pearly-Dewdrops' Drops" bu kısaçalarda yer alıyordu. Raymonde'un gruba gelişi kendini hemen hissettirmişti. Zira Will Heggie'nin ritmik, karanlık baslarının yerini daha sakin, daha hafif tonlar almıştı. Her albümde mükemmeli arzulayan Robin Guthrie ise sürekli yeni sound'lar arayışındaydı. Elizabeth Fraser ise her yeni albümde grubun atmosfer değişikliğine paralel olarak vokalde ve sözlerde yeni tarzlar keşfediyor, giderek müzik otoritelerinin merceği altına giriyordu. Zaten nevi şahsına münhasır soprano vokaliyle İngilizce yazılan sözlerin dilini ve telaffuzunu umursamayarak kendi İskoç aksanıyla yoğurup ortaya bambaşka bir güzellik koyuyordu. Keza bu nedenle "Pearly-Dewdrops' Drops" ve daha birçok şarkının ne anlatmak istediği hâlâ çözülemiyor. Cover yapılması en zor grup olarak hiç tereddüt etmeden Cocteau Twins'i gösterebilirim. Müzik dergilerinin "the voice of God" dediği Liz'in bu enteresan vokalinde sözlerin hiçbir önemi yok. Nitekim kendisi de sözlerin çok da önemli olmadığını, anlamak yerine hissetmek gerektiğini belirtmişti.

Öyleyse sözü daha fazla uzatmadan Cocteau Twins'in "Heaven or Las Vegas" ve "Cherry-Coloured Funk" ile birlikte en çok sevilen şarkısı "Pearly-Dewdrops Drops"a bırakıyorum.

25 Tem 2016

Bir Şarkının Anatomisi: Cocteau Twins - Rilkean Heart


Cocteau Twins'in sekizinci ve son albümü "Milk & Kisses"ta yer alan "Rilkean Heart", Elizabeth Fraser ile Jeff Buckley arasında pek bilinmeyen kısa bir öykünün uzun bir şarkısıdır.

1979'da İskoçya'da bir disko barda dans ederken Will Heggie ve Robin Guthrie tarafından fark edilen Elizabeth Fraser, Cocteau Twins projesine dahil olduktan bir yıl sonra grubun gitaristi Robin Guthrie ile bir ilişkiye başladı. Birlikte Cocteau Twins'te harikalar yaratan ikili Will Heggie'nin gruptan ayrılmasıyla "Head Over Heels" isimli LP albümü beraber çıkarmışlardı. Liz & Guthrie ikilisinin bu duygusal birlikteliği tam 13 yıl sürdü. 1989'da Lucy Belle isminde bir kız çocuğu oldu. 3 yıl sonra Cocteau Twins dağılmanın eşiğine geldi. Robin Guthrie çok fazla alkol ve uyuşturucu kullanıyordu. Kendini kaybediyordu ve hiçbir şey üretemiyordu. Tüm bunların üstüne bir de yıllardır birlikte çalıştıkları plak şirketleri 4AD ile yolları ayırdılar. Fraser onu sürekli durdurmak istese de başarılı olamıyordu. 1993 yılında Fontana Records etiketiyle yayımlanan "Four-Calender Cafe" albümündeki "Bluebeard" şarkısının sözlerini onun için yazmıştı: "Are you the right man for me? Are you safe? Are you toxic? Are you my friend?"

Yalnızca "Bluebeard" ile kalmadı Robin'e olan sitemi. "Theft, And Wandering Around Lost" şarkısında adeta öfke kusuyordu: "The man is an offender. He took my value. And I give back his shame. And I take back my power. My body is my own. My body is mine alone."

Albüm yayımlandıktan kısa bir süre sonra 13 yıllık Liz & Robin birlikteliği sona erdi. Liz, Robin'in bu sorumsuzluklarına tahammül edememişti. Fakat müzik kariyerindeki birliktelikleri hâlâ sürüyordu. Konuyla ilgili olarak Fraser şunu söyledi "Birbirimize çok yakındık fakat daha büyük sorumluluklarımız vardı". Bundan sonra mutsuz bir grup hâline gelen Cocteau Twins'in bu durumu için "çocukçaydı" yorumunu yapmıştı Liz.

Cocteau Twins 1994'te bir konser turuna çıkmıştı ve o dönem Jeff Buckley ile Elizabeth Fraser'ın yolları kesişmişti. Daha önce Jeff'in babası olan Tim Buckley'nin "Song to the Siren" isimli şarkısını This Mortal Coil için seslendiren Fraser, bu karşılaşmadan sonra Jeff'e aşık olur. Kim olmazdı ki zaten? Özellikle birbirlerinin sesine olan hayranlıkları muhteşem bir aşkı doğurmuştu. Liz'in deyimiyle ikisi de birbirlerine deliler gibi aşıktı. Fakat bunu gizli tutuyorlardı. Fraser bunun yayılmasından yana değildi. Çünkü Robin'den henüz yeni ayrılmıştı ve kızı 5 yaşındaydı.

Liz & Jeff ikilisi o rüya gibi seslerini değerlendirmek istiyordu. Ve kısa süre içinde birçok şarkı ürettiler. Şarkıların yalnızca kendilerine özel kalmasını isteseler de dijital ortama bir şekilde sızdı. "All Flowers in Time Bend Towerds the Sun" bunlardan biriydi.  Bu durum ikiliyi bir hayli irite etmişti. The Guardian'da yer alan röportajda Fraser şunu söylemişti:
-Neden insanlar her şeyi duymak zorunda?
-Fakat çok güzeldi.
-Ama görüyorsun, daha bitmemişti bile. Artık dinlemek istemiyorum o şarkıyı. Belki hakkında bir daha düşünmeyeceğim bile.



Elizabeth ilişkinin gizliliği üzerinde bu kadar titizlikle dururken Jeff bunun saçma olduğunu söyleyip reddediyordu. Bu durum ilişkinin sonunu getirdi. 1995'te Jeff ve Elizabeth ayrıldılar.

Eylül 1995'te Cocteau Twins yeniden stüdyoya girer ve 9 yıl sonra ilk defa bir EP albüm yayımlar. Fontana Records etiketiyle yayımlanan "Twinlights" isimli bu kısaçalar albümde yer alan "Rilkean Heart" şarkısını onun için yazmıştı. "Rilkean Heart" ismi Alman şair Rainer Maria Rilke'den geliyordu. Rilke, Jeff Buckley'nin en sevdiği şairdi. Lirik şiirin en önemli temsilcilerinden olan Rilke'nin kalbine sahip olduğunu belirtiyordu. Elizabeth Fraser "Rilkean Heart" şarkısını eski sevgilisi Robin Guthrie ile birlikte yazmıştı. Ne acı!

Ayrılıktan 2 yıl sonra albüm çalışmaları için Jeff Buckley Memphis'e gitti. 29 Mayıs 1997'de Mississippi nehri kıyısında Led Zeppelin'in "Whole Lotta Love" şarkısını söyledikten sonra kıyafetleriyle birlikte nehre girdi. 4 Haziran günü cansız bedeni kıyıya vurdu.

Bu trajik olayın ardından Massive Attack ile birlikte "Mezzanine" albümü üzerinde çalışan Fraser, o muhteşem "Teardrop" şarkısını Jeff Buckley için yazmıştı.

BBC'nin Jeff Buckley için hazırladığı belgeselde konuşan Liz "Twinlights EP albümü o adam hakkındaydı. Son vedaydı ona. Ona çok ihtiyacım vardı ama o hep kaçtı." demişti. "Henüz tanışmadan beni etkilemişti. Onun gibi olmak istiyordum. Bu utanç verici ama gerçek. Ona yalnızca aşık olmadım. O çok güzeldi." Sözlerde Jeff'e olan hayranlığını, aşkını, sitemini, özlemini ve çaresizliğini dile getiriyordu. Fraser'ın "Tanrı'nın sesi" diye adlandırılan o muhteşem soprano vokali şarkıyı öyle bir hâle getirmiş ki, inanıyorum ki şarkının bu öyküsünü bilmeyen Cocteu Twins hayranları "Rilkean Heart"ı tekrar dinlediklerinde çok daha farklı şeyler hissedecektir.



Rilkean heart I looked for you
To give me transcendent experiences
To transport me out of self and aloneness
And alienation into a sense of
One-ness and connection ecstatic and magical

I became a junkie for it
I came looking for the next high
And I'm sorry

I've been putting the search on the wrong place
I understand that you're confused
Feeling overwhelmed
Well that's a feeling state from then
The reality, with cleaning up my emotion of life

And I'm getting in touch with myself
I'm beginning to ground myself
In my own sense of being as an entity
One entity on the planet

Becoming truly self-reliant and become connected
With something beyond me
That is where I have to go
I'm so sorry

I've been putting the search on the wrong place
You're lost and don't know what to do
But that's not all of you
That's your reality today
And that is all okay

I understand that you're confused,
Feeling overwhelmed
Well that's a feeling state from then
The reality

You're lost and don't know what to do
But it's not all of you
That's the reality today
And now it's all okay

I understand that you're confused,
Feeling overwhelmed
Well that's a feeling state from then
The reality

Rilkean heart...

(13 Mart 1996, "Milk & Kisses")