Pierre Rivière'i Foucault'nun "XIX. Yüzyılda Bir Aile Cinayeti: Annemi, Kız Kardeşimi, Erkek Kardeşimi Katleden Ben, Pierre Riviere" adlı derleme kitabından pasajlarla, dipnotlarla, analizlerle aktarmaya çalışacağım.
Pierre, Normandiya'nın Calvados eyaletine bağlı küçük bir köyde yaşayan 20 yaşında, çocukluğundan beri garip davranışlarıyla tanınan bir gençtir. İnsanlardan, bilhassa kadınlardan kaçmakta, karamsar ve dengesiz kişilik özellikleri sergilemektedir. Oldum olası kafasını meşgul eden yücelik fikirleri, ailesinde yaşanan sorunlarla birleşince onu adım adım korkunç sona yaklaştırır. Babasını mutsuzluklarından kurtarmak gibi, ulvi olduğunu düşündüğü bir misyon üstlenerek annesini ve iki kardeşini vahşice öldürür.
Hapishanede kaleme aldığı hatıratı, hem kendi öznel durumunu hem de o dönem Fransa'sının genel profilini yansıtması açısından çok ilginçtir. o dönemde Fransa, cumhuriyetçiler ve kralcıların iktidar mücadelesiyle çalkalanmakta, gizli dernekler mantar gibi bitmektedir. Kral Lois-Philippe'e suikast düzenleyen Fieschi'nin davası ile Rivière'in davası aşağı yukarı aynı zamana denk düşer. Kral tüm tebaanın babası olarak düşünüldüğünden, ebeveyn katliyle kral katli arasındaki geçişlilik, iki dava sürecinin birbirinden etkilenmesine yol açmıştır. Akıl hastası mı yoksa bir canavar mı olduğu konusunda bir türlü ortak karara varamayan tıp uzmanları ve adalet mekanizması ne yapacağını bilmemektedir. Tıp bilimi hem kendi arasında bölünmüştür hem de adalet mekanizmasıyla uyuşmazlık yaşamaktadır. Kısacası, ortada bir yetki sorunu vardır. kim neye, ne kadar karar verebilecektir?
Malûm olay 3 Haziran 1835'te Aunay komününde gerçekleşir. Rivière bu cinayeti önceden planlamıştır. Hatta daha önce başarısız bir girişimde bile bulunmuştur. Baltasını biler, temiz elbiselerini giyer ve erkek kardeşinin okuldan gelmesini bekler. Babası evde yoktur, zira ebeveynler ayrıdır. Anne, kız kardeş ve erkek kardeş evde yalnız kalınca Rivière eve girip annesini (40 yaşında) yemek yaparken yakalar; boynuna ve kafasına ağır balta darbeleri vurarak neredeyse kafasını gövdesinden ayırmıştır. Daha sonra erkek kardeşinin (7 yaşında) kafatasına bir darbe indirerek beynini parçalamış ve çocuk oracıkta yere yığılmıştır. En son 18 yaşındaki kız kardeşi Rivière dirense de kafasına, boynuna ve yüzüne aldığı darbelerle ölmüştür. Olay yerinden kaçarken görenlere "Az önce babamı kurtardım ve bir daha hiç mutsuz olamayacak" demiş. Bir ay boyunca ormanlarda, kuytu yerlerde yaşamış. Cinayetten bir ay sonra 2 Temmuz günü askerlerce yakalanmış, sorguya çekilmiştir. İlk sorgusunda annesini neden öldürdüğü sorulunca, annesinin tanrının nezdinde günah işlemiş olduğunu söyleyerek cevap verdi. Kardeşlerinin ise anneleriyle birlikte kalarak günah işlediklerini söylemiştir. Mahkemede yargıç karşısında "Tanrı ilahi adaletini yerine getirmem için emir verdi" deyince yargıç çok bilmişliğiyle tanrının böyle bir emrinin olmadığını söyler ama Rivière anında cevabı yapıştırır: "Tanrı Musa'ya, ne dost, ne baba, ne de oğul dinlemeden altın buzağıya tapanların öldürülmesini emretmişti. bunları Tesniye'de okudum." Rivière, gerçekten de çok zeki bir gençti. Eline geçen her şeyi okur, bir daha da unutmazdı. Bir dönem ateist olmuş, fakat tekrar Hıristiyan olmuştur. Kutsal metinleri defalarca okumuştur.
İlk sorgusundan sonra mahkeme, Rivière yakın çevresiyle birer birer konuşur. Riviere, tanıkların anlattıklarına göre komşularının tavan arasına gidip ritüelimsi hareketler yapan, 8 yaşında bir kargayı dini bir ritüelle gömüp cenaze töreni düzenleyen, sık sık çocukları tenha yerlere götürüp korkutan, kendi kendine dakikalarca kahkaha atan, kurbağaları, kuşları ve kedileri işkenceyle öldüren ve tüm bunlardan zevk alan biriydi. Keza ikinci sorgusunda da bunu kabul eder. sorguda kıvrak zekâsı ve kurnazlığıyla deliliğe yatsa da, daha fazla dayanamayıp cinayeti neden işlediğini itiraf eder.
Her şey hatırat incelendikten sonra ortaya çıkmıştır. Rivière'in anne-babası hep kavgalıdır. Annesinin, babasına yaptığı kötülüklerden dolayı babasının tarafını tutmuştur. Kadınlardan hep tiksinmiştir. Neden mi? Bunun çok önemli bir sebebi vardır. Rivière, dindar biri olduğu için ensest korkusu taşımaktadır. Ergenlik dönemlerinde ise hormonlarının gelişmesiyle karşı cinse olan cinsel arzu artmış ve kadınları gördükçe penisi erekte olmaya başlayıp ne olduğunu bilmediği bir sıvı üretmeye başlamıştı. İşte bu durum Rivière'de annesine, kız kardeşine ve büyük annesine karşı bir nefret yaratıyordu.
"İnsanların bana nasıl baktıklarının tamamen farkındaydım, çoğu bana gülüyordu. Büyük bir gayretle buna son vermek ve toplum içinde yaşayabilmek için bir yol bulmaya uğraşıyordum, ama bunu becerebilecek kadar esneklik yoktu bende, söylenmesi gereken kelimeleri bulamıyor ve kendi yaşıtım gençlerle iyi geçinmeyi beceremiyordum, her şeyden evvel özellikle kızlarla karşılaştığımda onlara hitap edecek kelimeleri bilmiyordum. Böyle şeyleri beceremediğimi anlayarak kendimi avuttum. Ve beni aşağılayanları ben de içimden aşağılıyordum. İnsanların içinde yaşadıkları kuralları ve düzenli toplumun kurallarını biliyordum. Ama ben kendimi onlardan daha bilge olarak görüyordum."
Rivière, annesini, babasına yaptığı kötülüklerden ve babasının bu kötülükler karşısında yaşadığı üzüntülerden dolayı öldürmüş; kız kardeşini annesinin tarafında olduğu için öldürmüş; masum küçük erkek kardeşini ise babasının nefretini kazanmak için öldürmüştür. Zira babası, küçük kardeşi çok seviyordu, ve eğer onu öldürmeseydi Rivière için üzülecekti. Üzülmemesi için en küçük kardeş de öldürülmeliydi, Rivière, baba tarafından nefret edilen biri olmalıydı.
Sonuç
Rivière, mahkeme heyeti ve jüri tarafından idam cezasına çarptırılmıştır. Fakat kral Rivière'i affetmiş, cezayı müebbet hapse çevirmiştir. Ama ortada büyük bir sorun vardır: kimi doktorlar Rivière'in bir deli olduğunu, bu nedenle cinayeti bilinçli olarak işlemediğini, nihai kararın haksız olduğunu, Rivière'in tımarhaneye yatırılıp tedavi edilmesi gerektiği kanaatindedir. Jüri de bölünmüştür ve mahkemeyi izleyen halk da bölünmüştür.
"Annemi, kız kardeşimi ve erkek kardeşimi öldürerek, devlet yasalarını ve ahlâk yasalarını çiğnediğimi biliyordum, ama kanımın toplumun öfkesini doyurmak için akacağını da biliyordum ve kanım idam sehpasında dökülünce, Bunun benim bir evlat olarak duyduğum sevgiyi kutsallaştıracağını düşünüyordum."
2 Temmuz 1835'te yakalanan, 10 Şubat 1836'da cezası infaz edilmeye başlanan Pierre Rivière, 22 ekim 1840'ta cezaevindeki hücresinde kendini asarak nefret ettiği toplumdan kurtulmuştur.
Analiz
"Rivière bir yerlerde bir tuzağın varlığını fark etmektedir. kendisini düzen diye adlandıran şey bir yalandan ibarettir ya da daha doğrusu, var olan bir düzen bir düzenin tersidir. Pierre Rivière doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı sorgulayan kişi olarak ortaya çıkmıştır. bununla birlikte eğer böyle bir soru sormak istiyorsa, söz hakkının olması gerekirdi. ama işte onun sahip olmadığı şey tam da budur: duyduğu hınçlar saymakla bitmez."
"Acıma duygusuyla dopdolu doktorlar, değişmez bir şekilde onların kötü doğalarını aşağılayarak canavarlıklarını ayrıntılı bir biçimde anlatmaya devam ediyorlardı. Ama böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Eğer hâlâ canavarsak ve artık eşitleriniz olmuşsak, ya siz nesiniz? Yeni iktidar dağılımı, geri dönüş etkilerini tetiklemeksizin bu türden aşağılama oyunlarına izin vermiyor artık. Tepkiler gelmekte gecikmiyor."
"Kırsal kesim, bu sessiz talihsizlik evreni durumuna katlanmaya son vererek, onu dışa vurmakta ve anlamlı onca semptom gibi, korkunç suçlar işlemektedir."
"Çağlar boyunca, efendinin (derebeyi, kâhya, noter, doktor, yargıç, vergi tahsildarı, polis vs.) söylemi altında neyin söylenip neyin özenle üzerinin örtüldüğünü anlayabilmek için satır aralarının okunması gereken arşivler bunun kanıtıdır. Bu ses, haykırdığı zamanlarda bile ancak can çekişen bir adamın fısıltılı sesi halinde işitilmiştir. Eğer söyleyecek bir şeyi varsa, yerli, sözüne güvenilmeyen tek kişidir. Ne söylediğinin işitilmesi için öldürmesi gerekir."
"Hayvan, Deli, Ölüm" - Jean-Pierre Peter, Jeanne Favret
Kaynakça: Michel Foucault, XIX. Yüzyılda Bir Aile Cinayeti: Annemi, Kız Kardeşimi, Erkek Kardeşimi Katleden Ben, Pierre Riviere, çev.: Erdoğan Yıldırım & Alev Özgüner, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2007.