29 Kas 2016

Yeni Şarkı: No Clear Mind - Saint John


 No Clear Mind üçüncü stüdyo albümü "Makena"yı yayımlamaya iki gün kala üçüncü single şarkısı "Saint John"u yayımladı.

No Clear Mind'ın 1 Aralık'ta yayımlanacağı üçüncü albümü "Makena"dan üçüncü teklisi az önce grubun YouTube kanalında yayımlandı. Daha önce "In June" ve "Starless Night" isimli single şarkılarla bizi bir hayli şaşırtan Atinalı post-rock grubu şaşırtmaya devam ediyor. Yeni şarkı "Saint John" bildiğiniz gibi değil.

Buradan dinleyebilirsiniz:

27 Kas 2016

Pazar Dinletisi: This Mortal Coil - I Come and Stand at Every Door


4AD Records'un patronu Ivo Watts-Russell'ın efsanevi projesi This Mortal Coil 1991'de yayımladığı "Blood" albümünde Nazım Hikmet'in "Kız Çocuğu" şiirini Louise Ruthowski'nin muhteşem vokaliyle yorumlamıştı. Nazım'ın dizelerinin ethereal müzikle buluştuğu tarihin bu trajik olayını bir de This Mortal Coil'den dinleyin.

Cocteau Twins, Dead Can Dance, Bauhaus, Dif Juz, Clan of Xymox, Xmal Deutschland, Pixies gibi birçok efsane grubu müzik dünyasına tanıtmış ve hepsini This Mortal Coil isimli ortak bir projede buluşturmayı başarmış bir plak şirketi olan 4AD Records, birçok başarılı albümün ardından 1991 yılında son albümü "Blood" ile altın vuruşunu yapıp kariyerini noktalamıştı. Geçtiğimiz ay hayatını kaybeden Caroline Crawley de albümden dört şarkıyı seslendirmişti. Fakat albümde öne çıkan bir şarkı daha vardı. İskoç müzisyen Louise Ruthowski'nin seslendirdiği "I Come and Stand at Every Door" isimli şarkının sözleri Türk edebiyatının en büyük şairi Nazım Hikmet'e aitti. "Hiroşima" olarak da bildiğimiz "Kız Çocuğu" şiiri 1956 yılında Nazım tarafından Sadako Sasaki isimli küçük bir kız çocuğuna yazılmıştı. Hiroşima'ya atom bombası atıldığında Sadako henüz 1 yaşındaydı, fakat on yıl sonra lösemiden hayatını kaybedince ismi barışın bir simgesi haline geldi. Ve elbette Nazım'ın bu tüyleri diken diken eden dizeleri onun anısına yazılmış en güzel şiirdi. Yalnızca Sadako'nun değil, tarihe kara bir leke olarak sürülen Hiroşima anısına yazılmış en güzel şiirdi aynı zamanda. Öyle ki şiir yayımlandıktan tam on yıl sonra Californialı psychedelic rock grubu The Byrds tarafından seslendirilmişti ilk kez. Bu harika şarkıyı buradan dinleyebilirsiniz. 1991 yılına geldiğimizde ise bu kez de bir başka efsane grup This Mortal Coil seslendirdi bu güzel şiiri. Sözü daha fazla uzatmadan şarkının büyüsüyle baş başa bırakıyorum sizi.

"Kapıları çalan benim
Kapıları birer birer
Gözünüze görünemem
Göze görünmez ölüler"

25 Kas 2016

Seçki: Gothic, Post-Punk, Darkwave, Deathrock



Siouxsie'den Bauhaus'a, The Sister Of Mercy'den Cocteau Twins'e goth müziğin kilometre taşları ve kıyıda köşede kalan grupların yanı sıra, güncel kayıtlardan oluşan 40 şarkılık gece dinletisi.



Yeni Şarkı: The Raveonettes - Fast Food


Danimarkalı indie rock ikilisi The Raveonettes kasım ayı şarkısını yayımladı. "Fast Food" isimli yılın onuncu şarkısı video klibiyle birlikte alışılmışın dışında, lo-fi kalitesinde pek bi' güzel.

"Anti-album" mottosuyla bu yıl beklenmedik bir yolculuğa çıkan Danimarkalı Sune & Sharin ikilisi bu yılın onuncu şarkısını kendi YouTube kanalında lirik bir video kliple birlikte yayımladı. "Fast Food" isimli bu güzel şarkı ismiyle sizi yanıltmasın, kendisi çok tatlı sözlere sahip bir aşk şarkısı. Raveonettes geçtiğimiz ay "Choke On Love" şarkısını paylaşmıştı. Her ay farklı tatlar, farklı güzelliklerle karşımıza çıkan grubun yeni şarkısını buradan dinleyebilirsiniz:

23 Kas 2016

Sigur Rós Hoppípolla'yı BBC Planet Earth İçin Yorumladı


Başka dünyanın insanları olarak bildiğimiz Sigur Rós güzeller güzeli şarkısı Hoppípolla'yı BBC'nin muhteşem belgesel dizisi Planet Earth II için yeniden yorumladı.

2005 yılında yayımladığı "Takk..." isimli masterpiece albümünde yer alan Sigur Rós'un sembolik şarkısı Hoppípolla diğer tüm Sigur Rós şarkıları gibi doğayla bir bütün olan eşsiz güzellikte bir çalışmadır hiç kuşkusuz. Peki böylesine güzel bir şarkının doğayı kusursuz bir şekilde anlatan BBC Planet Earth II için yorumlanmasına ne demeli? Bu muhteşem buluşmayı kaçırmayın. Aşağıdaki bağlantıdan dinleyin:

21 Kas 2016

Yeni Şarkı: No Clear Mind - In June

 No Clear Mind 7 Aralık'ta yayımlayacağı yeni albümü "Makena"dan ikinci teklisini paylaştı. "In June" isimli single bildiğimiz No Clear Mind sound'undan biraz uzakta fakat hüznünden hiçbir şey kaybetmemiş.

Ekim ayı sonunda Starless Night single'ıyla yeni albümün açılışını yapan Atinalı post-rock, dream pop grubu No Clear Mind progressive pychedelic tarzıyla bir hayli şaşırtmışken bizi şimdi de yeni yüzüyle karşımızda. 90'ların indie, shoegaze şarkılarını anımsatan, bir ayağı geçmişte, bir ayağı düşlerde olan yeni şarkı albüme dair yeni detaylar vermeye devam ediyor.

Yeni şarkıyı buradan dinleyebilirsiniz:

15 Kas 2016

Yeni Şarkı: Cigarettes After Sex - K.


Huzurlarınızda yepyeni harika bir Cigarettes After Sex şarkısı.

Brooklyn çıkışlı dream pop, slowcore grubu Cigarettes After Sex çizgisini hiç bozmadan devam ediyor. 2008'de başladığı müzik kariyerine 2012'de yayımladığı "I." isimli bir EP albümle özellikle YouTube üzerinden milyonlara erişen grup geçen "Affection" ve Reo Speedwagon cover'ı "Keep On Loving You" singlelarıyla yoluna devam etmişti, Chill-Out Festival Istanbul kapsamında bu yıl İstanbul'da konser veren Greg Gonzales'in başlattığı başarılı proje Cocteau Twins, Mazzy Star ve Red House Painters gibi cevherlerden beslenmeye devam ederek bu sabah "K." isimli bir single şarkıyla bize günaydın dedi.

Sigaranı yak, çünkü sevişmek için harika bir neden var burada:

11 Kas 2016

Leonard Cohen'in 20 Unutulmaz Şarkısı


Gel, gitme usulca o iyi gecelere
Yaşlılık tutuşup çıldırsın gün kavuşurken
Bağır, bağır öfkeyle ışığın tükenişine
Dylan Thomas

Tüm zamanların en iyi sanatçılarından Leonard Cohen'i 82 yaşında kaybettik. Yarım asırlık müzik kariyerine sonsuz güzellikler katan efsanevi sanatçı aşkın, karanlığın, hüznün, yalnızlığın ve özgürlüğün en güzel şarkılarını söyleyerek, en güzel şiirlerini yazarak veda etti. Öptüğü, sevdiği, seviştiği tüm o güzel kadınlarına kavuştu. Son albümü "You Want It Darker"ı bize hediye edip öyle gitti. Tıpkı David Bowie gibi. Onu da yıldızlara uğurladık. Işıklar içinde uyusun o güzel insanlar.

Kelimelerimin tükendiği bu anda hayatı şiirle, müzikle, aşkla, yalnızlıkla geçmiş bu efsane adamın 20 unutulmaz şarkısıyla kendisini çiçek yapıp kitap arasına saklıyorum.

20. Chelsea Hotel #2 (1974)
Chelsea Hotel #2 ile başlamamın çok özel bir sebebi var. Leonard Cohen 1974 yılında bestelediği bu şarkı Janis Joplin ile yaşadığı tek gecelik ilişkinin anısına yazılmıştı.


19. Traveling Light (2016)
Efsane sanatçının geçtiğimiz ay yayımladığı "You Want It Darker" albümünün kanımca en hüzünlü parçası olan Traveling Light Cohen'in ölüme çağrı yaptığı bir başka şarkısıydı. Giderayak son golünü attı yaşlı kurt.


18. The Stranger Song (1967)
Leonard Cohen'in ilk şarkılarından biridir The Stranger Song. Cohen henüz profesyonel müzik hayatına başlamadan şairliğiyle tanındığı bir dönemde birçok şarkı bestelemeye başlamıştı bile. Efsanevi debut albümü "Songs Of  Leonard Cohen"den The Stranger Song:


17. Bird On The Wire (1969)
Cohen'in ikinci stüdyo albümü "Songs From a Room"dan Bird On The Wire Cohen'in eski aşkı Marianne ile birlikte kuşlara yazdığı harika şarkı.


16. My Oh My (2014)
Cohen'in 2 yıl önce yayımladığı on üçüncü stüdyo albümü "Popular Problems"tan My Oh My folk, blues ve country öğeleri taşıyan tatlı, hoş bir şarkıydı.


15. I'm Your Man (1988)
Leonard Cohen'in 80'lerin havasından etkilenerek folk müzikten synthpop'a geçtiği "I'm Your Man" albümünde sesinin de kalınlığı öne çıkıyor. O tatlı esintili şarkılar yerini aşkın kışkırtıcı çağrısına bırakıyordu artık.


14. Tower Of Song (1988)
"I'm Your Man" albümünden bir diğer şarkı Tower Song genç yaşta hayatını kaybeden country müziğin efsane ismi Hank Williams için saygı duruşuna geçtiği bu güzide şarkı unutmamak gerek.


13. The Partisan (1969)
Cohen'in savaşın yıkımına karşı barışın onurunu, ölümün çirkinliğine karşı yaşamın güzelliğini savunduğu klasik bir 68 kuşağı şarkısıdır The Partisan. Şarkıdaki Fransız kadın vokali şarkıyı bambaşka yerlere götürecek kadar güzeldir.


12. Waiting For The Miracle (1980)
1980 çıkışlı "Waiting For The Miracle" albümüyle aynı ismi taşıyan bu muhteşem şarkı 80'ler synth müziği henüz popülarite kazanmamışken Cohen tarafından söylenmiş, ancak dinlendiğinde bizi 90'ların romantik atmosferine götürecek naifliğe sahiptir. Cohen'in müziği nasıl etkilediğini sadece bu şarkıda bile görebilirsiniz.


11. Avalanche (1971)
"Songs Of Love And Hate" albümünün açılış şarkısı Avalanche Cohen'in flamenko gitarıyla, güçlü ve sakin vokaliyle unutulmazlar arasına girmiş bir Cohen klasiğidir.


10. Hey, That's No Way to Say Goodbye (1967)
Cohen'in efsane debut albümü "Songs Of Leonard Cohen"den sözleriyle, müziğiyle iç burkan bir ayrılık şarkısıdır bu. "Biz hiç elveda demedik ki". Suzanne'a yazılmıştır.


9. Everybody Knows (1988)
"I'm Your Man" albümünün vals ritmiyle yazılmış harika şarkısı Everybody Knows AIDS'ten sosyal problemlere, aşktan evliliğe uzanan yelpazesi geniş, oryantal motiflerle süslenmiş pek bir güzel Cohen eseridir.


8. You Want It Darker (2016)
Kanadalı dehanın on dördüncü ve son albümü "You Want It Darker"ın açılış şarkısı You Want It Darker Cohen'in 82. yaş günü prömiyeri olarak yayımlanmıştı. Downtempo tadındaki bu muhteşem şarkı Cohen'in sonsuzluğa doğru yürüdüğü bir dönemde yazıldığı için Musevi dini motifleriyle bir mistik bir atmosfere bürünerek tüylerimizi ürpertiyor. "I'm ready my lord" ve "We kill the flame" adeta dilimize pelesenk olurcasına öne çıkarken "hineni hineni" sözleri alttan alttan bizi Ortadoğu'nun kadim topraklarına götürmüyor değil.


7. A Thousand Kisses Deep
Benim favori şarkılarım arasında yer alan A Thousand Kisses Deep belki de Cohen'in hak ettiği değeri en az gören şarkılardan biridir. 2001 yılında yayımlanan dokuzuncu stüdyo albümü "Ten New Songs"dan A Thousand Kisses Deep 1998'de hayatını kaybeden ressam Sandy Merriman için bestelediği şarkı "The ponies run, the girls are young" ile başlıyor, sonsuza dek sürüyor.


6. Famous Blue Raincoat (1971)
"Songs Of Love And Hate" albümünün şiirsel şarkısı Famour Blue Raincoat bir mektuptur. Aldatılmanın belki de en yürek yakan şarkısıdır. Aldatılmanın ağır olduğunu biliyoruz da peki ya aldatılmalardan daha ağır şarkılara ne demeli? Cohen yine de öyle çok seviyor ki, "Sanırım seni özlüyorum, sanırım seni affediyorum, yine de karşıma çıktığın için memnunum" diyerek tüm gülümsemelere adeta bıçak çekmiştir. Ayrıca şarkıda adı geçen Jane'in Janis Joplin olduğu yönünde iddialar da var. Keza Cohen'in Joplin ile yaşadığı tek gecelik aşkı düşünürsek pek de yavana atılacak bir iddia değil.


5. Sisters Of Mercy (1967)
Efsane gothic rock grubu The Sister Of Mercy'ye ismini vermiş bu tatlı şarkı debut albümün klasikleri arasında yer alıyor. Şarkının sözleri yine ustaca yazılmış klasik Cohen güzelliğinde aşkın ne kadar büyük olduğunu kanıtlıyor:

Çıktığımda uyuyorlardı, umarım karşılaşırsınız yakında
Yakma ışıkları, görünüyor adresleri ayışığında
Kıskanmam merak etme, duysam bu gece seni mutlu ettiklerini
O türden aşıklar değildik biz, olsak da ne fark ederdi ki?


4. Hallelujah (1984)
Leonard Cohen'in belki de en çok bilinen, en çok söylenen, en çok yorumlanan şarkısıdır Hallelujah. Dini bir retorik olan Hallelujah Jeff Buckley, John Cale ve Rurus Wainwright tarafından da seslendirilmişti. 1984 çıkışlı "Various Positions" albümünde yer alan bu unutulmaz şarkıya dördüncü sıradan yer veriyorum.



3. Who By Fire (1974)
"New Skin For The Old Ceromony" isimli dördüncü stüdyo albümüyle yeni aşklara, yeni hikayelere, yeni şiirlere yol alan Cohen'in iki buçuk dakikalık ninnisi. Zarif, dokunaklı, ilahi gibi, marş gibi bir şarkı. Sözleri Eski Ahit'ten gelen bu tatlı şarkı benim en sevdiğim Cohen şarkılarından biridir ancak yeterli ilgiyi görmediğini düşünüyorum. Bu şarkıyı neden sevmediniz?



2. So Long, Marianne (1967)
Cohen'in şarkılar yazdığı, şiirler okuduğu ilk kadın Marianne için yazdığı bu efsane şarkı tüm zamanların en iyi şarkıları türünden listelerde hep yer edindi kendine. Bir kadına daha güzel nasıl veda edilebilirdi ki? "Ah Marianne, yine hatırlayacağız her şeyi ve yine güleceğiz, yine ağlayacağız... Sonra yine güleceğiz ve yine ağlayacağız..."

"Pekâlâ Marianne, çok yaşlandık ve vücutlarımız ayrı düşüyor. Sanıyorum ki çok kısa bir süre sonra peşinden geleceğim. Biliyorum, ardında, sana öylesine yakınım ki elini uzatsan, elime ulaşabilirsin. Ve biliyorsun ki seni her zaman güzelliğin ve bilgeliğin için sevdim. Fakat bu mevzu hakkında daha fazla bir şey söyleme gereği duymuyorum. Çünkü her şeyi biliyorsun. Ama şimdi… Sadece sana iyi yolculuklar dilemek istiyorum. Hoşça kal eski dost, sonsuz aşk, yakında görüşürüz."
(Leonard Cohen'in Marianne'e yazdığı mektup)



1. Suzanne (1967)
Cohen'in methiyeler dizdiği ilk kadın Suzanne Verdal, öylesine şanslı bir kadın ki yeryüzünün en güzel şarkılarından birine konu olmuş. Birçok kişi bu şarkıya olan aşkından çocuklarına Suzanne ismini vermiş. Dile kolay yarım asırlık bu şarkı asırlarca söylenmeye devam edecek. Bir kadına yazılabilecek en güzel şiirleri, şarkıları yazmış Cohen. Artık kavuştun o kadınlara, aşklara ve kırık kucaklaşmalara...

Suzanne seni alır götürür nehir kıyısındaki evine
Geçen gemileri duyarsın, onunla geçirmek istersin geceyi
Biraz kaçıktır bilirsin, ama zaten bu yüzden orada değil misin?

Leonard Cohen'i Kaybettik


Efsanevi sanatçı Leonard Cohen 82 yaşında hayata veda etti. 2016 David Bowie ve Prince'den sonra Cohen'i de bizden aldı.

Geçtiğimiz ay "You Want It Darker" albümüyle harika bir iş çıkaran efsanevi sanatçı dün gece hayata gözlerini yumdu. Ölüm nedeni henüz açıklanmayan sanatçının kötü haberi resmi Facebook sayfasından verildi.

Leonard Cohen son albümü "You Want It Darker"ı yayımladıkları sonra Billboard dergisine verdiği röportajda "Ölüme çoktandır hazırım" diyerek hepimizi üzmüştü. Daha sonra biraz abarttığını söyleyerek durumu düzeltmek istese de aslında anlamıştık Cohen'in durumunu. Gidiyordu, gideceğini biliyordu. Zaten son albümdeki şarkıları dinlerseniz oradan da anlayacaksınız. Cohen şarkılarında hep hüzün vardı ama bu sefer biraz farklıydı. Musevi inancını benimseyen sanatçı şarkılarına ilahi bir hüzün, teslimiyet ve sonsuzluk kalmıştı. Dahası "I'm ready, my lord" diyordu "You Want It Darker" şarkısında. Yehova'ya ben hazırım, gel beni al demekti bu. Ah sevgili Leo, arkanda sonsuz güzellikler bırakarak gittin. Giderayak son vuruşunu da yaptın. David Bowie ve Prince'den sonra seni de yıldızlara uğurladık. Işıklar içinde uyu. Yeryüzü sana minnettar.

Hoşça kal...



7 Kas 2016

Mary Shelley'nin Dramı: Frankenstein


1818'de yayımlanan Frankenstein isimli gotik-romantik eseriyle tarihin ilk bilim-kurgu romanına imza atan Mary Shelley en az Frankenstein kadar sıra dışı bir hayata sahipti ve fakat Frankenstein'dan çok daha fazlasıydı.

1797'de Londra'da entelektüel bir ailenin kızı olarak doğan Mary Shelley'nin annesi tarihin ilk feminist yazarı Mary Wollstonecraft, babası ise felsefi anarşizmin ve pragmatizmin ilk savunucularından ünlü yazar William Godwin'di. Annesini doğumda kaybettiği için bakımını babası üstlendi. Bu da ABD başkan yardımcısı  Aaron Burr ve ünlü romantik şair Samuel Taylor Coleridge gibi büyük bir entelektüel camiadan eğitim alması anlamına geliyordu.

Bu kadar entelektüel çevre hayatının her alanına dokunuyordu. Öyle ki henüz 16 yaşındayken Percy Bysshe Shelley ile tanıştı. 22 yaşındaki Percy Shelley ateist olduğu için evlatlıktan reddedilmiş bir şairdi. İki genç şair birlikte Fransa'ya kaçtılar. 2 yıl sonra döndüklerinde Mary hamileydi. Mary'nin babası bu "gayrimeşru" durumu düzeltmek ve ailenin itibarını korumak için evlenmelerini istiyordu fakat bir sorun vardı. Percy Shelley'nin bir karısı vardı. Harriet Shelley isimli bu talihsiz kadın gizemli bir şekilde Londra'da bir nehirde ölü bulundu. İntihar süsü verilen bu olayda o dönem Mary'nin babası William Godwin'in parmağı olduğu yönünde güçlü bir kanaat vardı. Ancak aristokrasinin açmadığı kapı, örtbas etmediği olay yoktu tabii. Bu trajik olay sonrası Mary ile Percy'nin evlenmeleri önünde bir engel kalmamıştı ve onlar da evlendiler.

Mary Shelley'nin üvey kız kardeşi Clair Clairmont tıpkı Mary gibi kendisinin de bir şair sevgilisi olmasını istiyordu. Bu yönde isteğini Mary'ye belirttiğinde Mary onu Percy'ye yönlendirdi. Percy'nin aklında çok özel bir isim vardı. Bu yüzden 1816'da Genova'ya gittiler ve Clair'i müstakbel sevgilisiyle tanıştırdılar. Bu kişi ünlü şair Lord Byron'dan başkası değildi. Clair için bunlar olurken Mary Shelley hayatının en önemli işine imza atıyordu.

Lord Byron, Mary, Percy ve Byron'ın doktoru John William Polidori geceleri bir araya geliyorlar, birtakım tartışmalara giryorlar, birbirlerine korku hikayeleri anlatıyorlardı. Mary Shelley ünlü romanı Frankenstein'ı tam da bu "korku geceleri" sırasında yazmaya başladı. Mary henüz 19 yaşında başladığı bu romanı 1818'de 21 yaşındayken yayımladı. Kitap ilk basımında "Frankenstein or Modern Prometheus" başlığıyla anonim olarak yayımlandı. Kitabın başında Percy Shelley'nin bir önsözü bulunuyordu. Bu da kitabın Percy'ye ait olduğuna dair bir kanaat oluşturdu. 5 yıl sonra Mary bir başka kitap yayımlayınca bu sefer kendi ismini kullandı.

Bir kısmını rüyasında görerek, bir kısmını da dönemin bilimsel, sosyal, dini ve politik gelişmeleri ışığında ele alarak yazmıştı. Aslında Lord Byron'ın ciddi bir etkisi söz konusuydu. Ayrıca John William Polidori de bu buluşmalar sonrası yazmaya başlamış ve 1819'da "The Vampyre" isimli bir gotik korku romanı yayımlamıştı. Bu roman Bram Stoker'ın 1897 çıkışlı ünlü romanı "Dracula"yı derinden etkilemişti.

Mary Shelley aynı zamanda Almanya Darmstadt'taki Frankenstein Kalesi'nden de etkilenmişti. Simyacı Johan Comral Dippel XVII. ve XVIII. yüzyılda yaşamış, yerel efsanelere göre mezardan insanları çıkarıp ölü bedenler üzerinde deney yapıyormuş.

Frankenstein hakkında bilinen en büyük yanlış romandaki yaratığın isminin Frankenstein olduğu yanılgısıdır. Oysa ki Frankenstein o yaratığı yaratan doktorun adıdır. Yaratığa "monster", "creature", "it" ve "demon" gibi isimler verilmekteydi. Hatta bir bölümde yaratığa sorulan "Kimsin sen?" sorusuna "Bana bir isim vermedi o" cevabını veriyor.


Frankenstein hakkında birkaç teori öne çıkıyor. Bunlardan birincisi direkt romanın başlığıyla içeriği arasındaki ilişkiden yola çıkarak ortaya atılmış. Efsaneye göre, insanlar soğukta donarak ölürken tanrılar Olympos dağında ateşi yalnızca kendileri için kullanmaktadır. Bu adaletsizliğe boyun eğmeyen Prometheus, Zeus'a meydan okuyup onun ateşini çalmıştır. Bu yüzden de Zeus tarafından sonsuz lanetle lanetlenir. Caucasus kayasına zincirlenen ateş hırsızı Prometheus'un ciğeri her gece bir kartal tarafından yenmekte, ertesi akşam aynı saate kadar ciğer eski haline gelmekte, böylece acıları bittiği yerde yeniden başlamaktadır. Buradan yola çıkarak Mary Shelley'nin tanrıyı sorguladığı yönünde bir izlenime varabiliriz. Zira eşi Percy'nin ateist olmasından mütevellit Mary'nin tanrıyı sorgulaması kaçınılmazdır. Tanrı bizi yarattı ve öylece bıraktı. Kitapta yaratığın doktorla olan diyaloğu da buna bir kapı sayılabilir. 

"Hiç eylemlerinin sonucunu düşündün mü? Beni yarattın ve ölüme terk ettin. Kimim ben?"
"Bana bu duyguları sen verdin ama nasıl kullanacağımı söylemedin. Bizim yüzümüzden iki insan öldü. Neden?"

Birinci teorinin anti-tezi olan diğer teori XIX. yüzyıl biliminin geldiği nokta ve Aydınlanma düşüncesinin eleştirisi olduğu yönünde. Nitekim madde dünyasının mânâ dünyasını alt ettiği Victoria döneminde Mary Shelley'nin Doktor Frankenstein metaforuyla ruhsuz ve cüretkâr bilim dünyasına karşı tek yaratıcı Tanrı'nın büyüklüğünü, kusursuzluğunu ve biricikliğini savunduğu ortaya atılıyor.

Mary doğumu sırasında annesini kaybetmişti. Bu yüzden hayatı boyunca kendini suçlamıştı. Annesizliğin yarattığı büyük sevgi boşluğuyla sevgisizliği yaratığa vermiş olması muhtemeldi. İki çocuğunu da kaybetmiş olmasına rağmen üzülmeyi bile beceremediğinden kendini suçlayan Mary vicdan azabını da Victor Frankenstein'a vermiş olabilirdi.

Bir diğer teorisi ise daha somut bir delile dayansa da Mary Shelley'nin her şeyi muallakta bırakmayı sevdiğinden ötürü yalnızca teori olmaktan öteye gidemedi. Mary Shelley mektuplarında Frankenstein'ı Fransız Devrimi'ne benzetiyordu. Büyük umutlarla başlayan Fransız Devrimi'nin nasıl raydan çıkarak bir kâbus hâline geldiğini metaforik bir dille anlatmıştı.

Son teori ise toplumsal düzene bir eleştiri niteliğinde. Frankenstein'ın yaratığı aslında her ne kadar kötü bir insanın beynine sahip olsa da iyi niyetli, akıllı ve saf bir yaratıktı. Fakat korkunç yüzü nedeniyle kendisine yapılan eziyetler, ötekileştirmeler ve dışlamalar yüzünden aradığı sevgiyi bulamamış, yalnızca kötülüğe maruz kalmış ve dolayısıyla kötü bir karaktere bürünmüştü. Kötü bir bedene sahip iyi bir ruhun toplum tarafından nasıl örselendiğini anlatan bu yapıta karşın Bram Stoker "Dracula" eserinde güzel bir bedene sahip kötü bir karakteri öne sürmüştü. İşte esinti budur!

Bugün bir klasik olan Frankenstein dönemin eleştirmenleri tarafında yerden yere vuruluyordu. The Quarterly Review "korkunç, iğrenç, saçmalık" yorumunu yapmıştı. Açıkçası dönemin değerlerine böylesine cüretkâr bir karşı duruş sergileyen bu roman hakkında beklenmedik bir kritik değildi bu.

Bugün okuduğumuz Frankenstein aslında romanın ilk hâli değil. Çünkü Mary Shelley romanı birçok kez yeniden revize etmişti. Son hâlini 1831'de yazan Mary büyük bir trajedi yaşamıştı. Önce çocukları Clara'yı 1818'de, ertesi yıl da William'ı kaybetmişti. Ardından 1822'de eşi Percy boğularak yaşamını yitirmişti. Bu üç trajik ölüm de İtalya'da yaşanmıştı. Mary Shelley bu olaylardan sonra kendi kaderini Doktor Frankenstein'ın kaderine de yansıtmıştı. "Remember me but ahh, forget my fate!"

Mary Shelley çektiği sonsuz acıların etkisiyle yazdığı bu harikulâde eser bilim-kurgu, korku, gotik edebiyat gibi isimlerin çok ötesinde, döneminin en başarılı yapıtlarından birisiydi. Popüler kültürde çok fazla esinlendiği için her ne kadar Frankenstein ile tanınsa da Mary Shelley acı dolu kısa hayatına yedi roman, üç çocuk kitabı, birçok kısa öyküsü, şiirleri ve denemeleri sığdırarak Viktoryen dönemin en önemli yazarlarından biri oldu. Goth bless her.